Alo Halıİletişim

Isparta Halı Yıkama

isparta-hali-yikama

Isparta halı yıkama da kaba kir ve tozlardan arındırılmış halı ıslatılır ıslatılmaz hiç vakit kaybetmeden fırçalama işlemine geçilir. Fırçalama işlemi sonrası yine hızlı ve seri bir şekilde gelberi ile durulama yapılır. Halı uzun tüylü ise halı şampuanının tüy dip ve hav aralarına nüfuz etmesi için tek yönlü gelberiden önce ileri geri gelberi uygulamasıda yapılabilir. Kullanılan şampuanın bu halıların niteliklerine uygun olmasıda önemlidir.

Ayrıca bu tür halıların yıkanmasında halı şampuanı karışımlı suyun içine şampuan ile uyumlu aktif klor atılması parlaklık ve hijyen sağlamada etkilidir. Gelberi ve durulama sonrası hiç vakit kaybetmeden yıkanan halı sıkma işlemine alınır. Sıkma esnasında kullanılarn boyanın akma ihtimalinden dolayı yine tek başına sıkılır. Sıkma kazanından alınan halı hemen açılır ve askıya yerleştirilir. Isparta halılarının yıkama işlemlerini yapan personellerimiz tecrübeli olduğundan hiç bir problemle karşılaşmamaktayız. Bu halıları temiz yıkamak kadar problemsiz yıkamakta önemli
Isparta halısı ve özellikleri
12 ve 13. yüzyıllarda, Batı Anadolu’da, özellikle de Isparta ve çevresindeki Türkmen yerleşimleri ve bu Türkmenlerin halı ticareti ile ilgili kayıtları incelendiğinde, bu bölgede geleneksel dokuma kültürünün önemli ölçüde geliştiği görülmektedir. Isparta’da halıcılıktan önce kilimcilik çok yaygındı. El tezgahlarında ince ve düzgün bükülmüş yünden kilimler, heybeler ve menevrek denilen şalvarlık kumaşlar dokunmaktaydı. Pamuk atkı iplikleri, çıkrıklarda bükülmekte ve kök boyalarla boyanmaktaydı. 1896’dan sonra ise kilimin yerini halı dokumacılığının aldığı görülmektedir. Geçmişte halıcılık, Rumların çoğunun uğraş alanı arasındaydı. Rumların göç etmesiyle Isparta halıcılığında bir duraklama olmuştur. Hüsnü Paşa ve Etrelioğlu Mehmet Efendi’nin çabalarıyla bölgede halıcılık yeniden canlanmıştır.  19. yüzyılda, Türklerin Anadolu’yu fethinden itibaren Batı Anadolu’yu kapsayan geniş bir alandaki dokuma kültürü Avrupalı tüccarlar tarafından fark edilmiş ve böylece 19. yüzyıl sonunda ve 20. yüzyıl başlarında Avrupalı tüccarlar bu işe büyük yatırım yaparak piyasayı ele geçirmeye başlamıştır. Isparta’da bir sektör olarak halıcılık özel bir teşkilat ile 1889 yılında başlamıştır. Şirketin amacı, halıların satışında aracılardan kurtularak dünya ticareti ile doğrudan temasa geçmek ve halı dokumacılığının okullarda öğretimini sağlamaktır. Çeşitli zamanlarda isim ve şekil değiştiren bu şirket ve Isparta halıcılığı Cumhuriyet ile canlılık kazanmıştır. Cumhuriyet döneminde Isparta’da halıcılığın gelişmesinde Sümer Halı önemli bir yer tutmuştur. Fabrikanın kuruluşu, bölgedeki iplik ihtiyacını karşılamak üzere 1924 yılında Isparta İplik Fabrikası T.A.Ş.’nin kurulması ve 1928 yılında hizmete girmesiyle başlamıştır. Sümerbank’ın 1987 özelleştirilmesi ile fabrika, Sümer Holding A.Ş. olarak faaliyetlerine devam etmiştir. Isparta’daki Sümer Halı Bölge Müdürlüğü, fabrika ile anlaşmalı halı imalatçıları ve kooperatifler aracılığıyla halı üretim faaliyetlerini sürdürmektedir.

Isparta halıcılığının yayılma alanı Isparta ve çevresi, Burdur (Bucak), Konya (Beyşehir, Karaman, Akşehir, Karapınar), Afyon (Dinar, Sandıklı, Dazkırı, Başmakçı) ve Denizli (Acıpayam, Tavas)’dır. Isparta halıları incelendiğinde kendilerine özgü desenlerinin olmadığı görülür. Kullanılan desenler İran, Hint ve Çin desenlerinin Isparta kalitesi ile dokunmuş şekilleridir. Bugün bile dokunan desenler yaklaşık 60 yıl önceki Isparta tipi halıların desenleri ya da benzerleridir. Isparta halılarının desen kompozisyonları genellikle köşe göbek oluşturmaktadır; ancak bordürsüz olanlarına da rastlanılmaktadır. Bordürsüz halılarda renk karakterleri pek yoktur. Günün modası ve alıcının arzusuna uygun olarak renk tercihi yapılmaktadır. Isparta halı desenlerine serpme gülü, dönümlü, köşe göbek, naklemeli, baş göbek ve düz gibi adlar verilmiştir.

ISPARTA’DA HALICILIK

Isparta’da halıcılık, Türklerin Anadolu’yu fetihlerinden sonra, bölgeye yerleştirilen Türk oymakları ile başlar. Bu oymakların dokuduğu “Türkmen Halıları” yüzyıllar boyunca gelenekselliğini korumuş, ne var ki, son yüzyıllarda batılı halı tüccarlarının kendi isteklerine göre halı sipariş etmeleri yüzünden bu gelenek etkisini sürdürememiştir.

İLK DÖNEMLERDE
1274 yılında ölen Mağribli İbni Said “Kitab Bast-Ul Arz Fil-tul Vel Arz” adlı eserinde, Batı Anadolu’dan söz ettikten sonra aynen şu ibareyi kullanıyor: “Bu bölgenin (Antalya ve havalisi) batısında Türkmen Dağları (Batı Toroslar) ve Türkmen ülkesi bulunur (Isparta ve çevresi). Türkmenler, Türk soyundan büyük bir kavim olup, Selçuklular devrinde Rum ülkesini fethetmişlerdir. Türkmen halılarını dokuyan bu Türkmenlerdir. Bu halılar bütün ülkelere satılır. Antalya’nın kuzeyinde Toğula (Tonguzlu – Denizli) Dağları vardır. Bu dağlarda kendilerine Uç denilen Türkmenler yaşar. Bu Türkmenlerin iki yüz bin çadır olduğu söylenir” demektedir. Anlaşılacağı üzere İbni Said eserinde “Türkmen Halıları” sözü ile bunların tanınmış ve meşhur halılar olduklarını ifade ediyor ve bütün ülkelerce satın alındığını da kaydediyor.
Bu çalışmaya böyle bir notla başlamamızın nedeni, Isparta halıcılığı üzerinde şu andaki genel kanaatlerin ve bilinen son yüzyıl Isparta halıları imajının daha derinlere çekilmesini istememizdendir.
Günümüzde dünya halı ticaretinde Avrupalı büyük halı organizasyonlarının malzeme, renk, desen altyapısını bizzat götürerek halı imalat atölyesi olarak gördükleri Tibet ve Nepal gibi, “geleneksel el emeği” ile “Avrupai tarzda” halı imalatı anlayışının bir benzeri, yüz yıl önce bu bölgede yaşanmıştır. Kumpanyalar etkisi ile bölgede gelişen ve büyük bir ticari potansiyele de ulaşan “son dönem Isparta halıları” konusunda, gerek mahalli boyutta ve gerekse Türkiye genelinde çok kıymetli çalışmalar ve yayınlar yapılmıştır. Ancak, 12, yüzyıldan itibaren Türkmen boy ve oymaklarının yoğun iskânına kucak açan nefis yaylara sahip Isparta, daha doğrusu Hamidabad’ın “geleneksel düz ve düğümlü yaygı kültürü” açısından “belgeli” bir çalışma kapsamına alınamamış olması nedeniyle, Isparta halıları denildiğinde ilk akla gelen günümüzdeki halılar olmaktadır. Oysa 12. yüzyıldan itibaren çok önemli Türkmen nüfusunu barındıran bu bölgede, belgelere göre meşhur Türkmen halılarını dokuyarak komşu ülkelere de ihraç edebilen eski bir “ticari dokuma geleneği” bulunmaktadır.
Tarihçiler tarafından yapıldığı yer ve detayları tartışıla duran, Anadolu Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan zamanında (1156-1192) Bizans ve Selçuklu mücadelelerinin en hareketli uç noktası Isparta çevresindeki Myriokephalon Savaşı (17 Eylül 1176) ve akabinde Bizans İmparatoru Manuel Kommenos II ile Sultan Kılıç Arslan II arasındaki tarihi antlaşma ile Türklerin batıda bulunan Bizans şehirleri ile ticaret yapma imkânı da kazandıkları, diğer önemli maddeler içinde yer almaktadır.
Ticari hayatın genellikle mübadele esasına dayandığı o devirlerde, halı ve kilim imalâtı da yapabilen Türkmenlerin, diğer ürünleri ile birlikte el dokuması halı ve kilimlerini de mübadele ederek; gerek batıdaki Bizanslılarla ve gerekse Araplarla bu ticareti geliştirdikleri ile ilgili İbni Said’in yukarıdaki görüşleri doğrulanmaktadır.
SELÇUKLULAR SONRASI

İkinci önemli bir nokta, 1224 yılında Sultan Alâaddin Keykubad döneminde Atabey’de “Bu medresenin inşasına Sultan Alâaddin Keykubad zamanında 621 senesi Ramazanında Allah’ın rahmetine muhtaç olan Artakuş bin Abdullah emretti” kitabesiyle yaptırılan medrese; 1237 yılında Sultan II. Gıyaseddin Keyhusrev zamanında Eğirdir’de yaptırılan han ve 1301 yılında Eğirdir’i Felekabâd’a, bu hanı da medreseye çeviren Hamidoğullan Beyi Felekuddin Dündar Bey’in bayındırlık hizmetleri, bu bölgenin sadece göçebe ve çadır kültürü ile değil, yerleşik Türkmen kültürü ile de varlığını sürdürdüğü gerçeğidir. Anadolu Selçukluları sonrasında bir kısım yayınlara göre Teke, diğer bir kısmına göre ise Yamud Türkmenlerinin kurduğu söylenen Hamidoğulları, kanaatimizce Hamid Bey’in büyük torunu Felekûddin Dündar Bey’in Hamidoğullan Beyliği sınırlarını Antalya-Korkuteli’ne kadar genişlettikten sonra, kardeşi Yunus Bey’e devrettiği, Antalya ve havalisinde kurulan beyliğin adının Teke Beyliği olması, Hamidoğullarının “Tekeli Türkmen Oymağı”ndan olması ihtimalini daha güçlendirmektedir.1333 yılında bir seyahat yapan İbni Batuta, beyliğin başkenti Felekabad (Eğirdir) da Dündar Bey’den iltifat görmüş ve kayıtlarında bu bölgenin bağlık, bahçelik, mamur bir şehir olduğunu belirtmiştir. 17. yüzyılda bölgeyi gezen Kâtip Çelebi de Baris (Isparta) in mamur, meyvelik, bağlık ve bahçelik, boyahaneleri bulunan zengin bir belde olduğunu kaydetmiştir.1820’lerde Anadolu’da seyahatlerde bulunan İngiliz Rahip Arundel de Eğirdir (Felekabad) de sanatkârane işlenmiş halılara tesadüf edildiği, hatta bu şehirde açık havada halı dokunmakta olduğunu belirtir. Bu notu kitabına düşen yazar, son devir Isparta halıları öncesinde de bu bölgede bir halı geleneği olduğunu şu güzel cümlelerle vurgular: “Büyük haralarda yetişen yünleri sonsuz bir sabırla bükmek, keskin zekalarla boyamak, renkleri imtizaç ettirerek daha çok sabırla dokumak, muhit insanlarının tabii hasletlerinin icabıdır”.

SON YÜZYILLAR
Bu dönemlere ait el dokuması halı ve kilimlerin nasıl özelliklerde olduğunu elde mevcut örnekler bulunamadığı için şimdilik bilemiyoruz. 19. yüzyıl sonundan itibaren İzmir’den başlayarak Manisa, Kula, Uşak ve Isparta’da en ücra köylere kadar nüfuz eden Şark Halı siparişleri nedeniyle de mahalli ve geleneksel özellikteki biraz önce sözü edilen halıların unutulduğu ve tam yüz yıldır da dokunamadığı bir gerçektir. Vakıf geleneğimiz nedeniyle cami ve mescitlere teberru edilen çok kıymetli örneklerin de gene bu halılarla değiştirilmiş olması, bu konuda çok geç kaldığımızı göstermektedir.
19. yüzyılın ortalarına kadar Avrupalıların istedikleri halıların üretim ve pazarlaması Osmanlı tüccarlarının elinde bulunmaktaydı. 19. yüzyıl sonlarında ve 20. yüzyıl başlarında Avrupalı tüccarlar bu işe büyük yatırımlar yaparak piyasayı ele geçirmeye başlamışlardır. İngiliz tüccarlar ip ve modellerini vererek (önce) Uşak ve çevresinde halı dokutmaya başlamış, Batı Anadolu’dan Avrupa’ya ihraç edilen bu halıların çoğu İngiliz tüccarlar tarafından yapılmaya başlamıştır. Bu ticarethaneler, sadece halı dokutmakla da kalmayıp, halıların yününü, ipini, boyasını da bizzat üstlenmişler, Avrupa’dan getirdikleri modeller ve modellere uygun renklerle yeni tipte halılar dokutmuşlardır”. Yazımızın başlangıcında değindiğimiz geleneksel dokuma tarzındaki kültür değişmesi sürecini çok iyi ifade eden bu gelişmeler, olumlu ve olumsuz yönleri ile Anadolu’da son yüzyılımız içinde gene bize ait olan bir melez yaygı kültürü olgusunu ortaya çıkarmıştır. Prof. Önder Küçükerman’ın Sümer Halı tarafından yayınlanan “Batı Anadolu’daki Türk Halıcılık Geleneği İçinde İzmir Limanı ve Isparta Halı Fabrikası” adlı kitabı, 19. yüzyıl sonlarından itibaren bu bölgede yaşanan İngiliz halı ticarethanelerinin halıcılık faaliyetlerini ve Isparta’da kurulan Halı Fabrikasının çalışmalarını detaylı bir şekilde belgeleriyle açıklayan kaynak niteliğindedir. Ayrıca, Isparta ile ilgili olarak yayınlanmış bütün çalışmalarda da son devir Isparta halıcılığının gelişmesiyle ilgili olarak birbirini teyit eden görüşler bulunmaktadır: